US Bilişsel Rehabilitasyon ve Psikolojik Danışmanlık ve Merkezi

Aşk evrimsel bakış açısıyla insanların üremesini sağlamak için ortaya çıkan bir uyum mekanizmasıdır. Bu mekanizma çocuğa bakacak olan anne babanın bağlılığı için gereklidir. Yani aslında aşk üreme işlevine yardımcı olduğu için evrimsel süreçte elenmemiş ve günümüze kadar gelişimine devam etmiştir (Atak ve Taştan, 2012).

Ünlü bir nöropsikiyatrist olan Louann Brizendine ise aşkı şu şekilde tanımlamaktadır: ”Aşık olmak; saplantı, mani, sarhoş olma, susuzluk ve açlıkla aynı beyin devrelerini kullanır” Aslında sözün temelinde aşık olan bir kişi ile uyuşturucu bağımlısı birinin beyninin benzer devrelerinin aktif olması yatmaktadır. Aşık olduğumuzda oksitosin ve dopamin salınımı artar ve gerginlik, şüphecilik ortadan kalkar. Bunun yerine aşk devreleri hareketi geçer. Amigdala  -beynin alarm sistemi-ve anterior singulat –eleştirel düşünme ve endişe sistemi- devre dışı kalır. Bu durum aynı şekilde ekstazi alan kişilerin beyninde de görülür (Çınar, 2021).

Peki aşk duygusu evrimsel süreçte nasıl gelişmiştir?

Bilim insanları bu gizemi açıklığa kavuşturmak için DNA’sı %98 insanınkine benzeyen bonobo maymunlarını incelemiştir. Araştırmalardan elde edilen bilgilere göre; bonobo maymunları çok eşli bir yapıdadır. Üreme dönemlerinde seçtikleri eşlerle birkaç haftalık bir beraberlik yaşarlar ve yavru sahibi olurlar. İnsanlarda ise bu durum iki ayak üzerinde yaşamaya başlamasıyla biraz daha farklılaşmaya başlamıştır. Bu gelişimle birlikte büyüyen beynimizle birlikte düşünce ve duygu süreçlerimiz de yol katetmiştir. Dünyaya gelen bebekler de bakıma daha fazla ve daha uzun süre ihtiyaç duymaya başlamıştır. İnsanlar bu sebepten dolayı bonobo maymunlarına kıyaslandığında daha uzun birlikteliklere ihtiyaç duymaya başlamıştır (Güloğlu, 2020).

Antropolog Helen Fisher ise yaptığı bir konuşmada aşk ve dopamin arasındaki ilişkiden bahsetmiştir. Fisher aşkın beynin ventral tegmentum bölgesini –beynin ödül sistemi-etkilediğini ve buradaki hücrelerin dopamin üretip beynin farklı bölgelerine ilettiğini açıklamıştır (Şenel,2015).

Fisher’ın araştırmalaraına ek olarak hayvan araştırmalarından elde edilen veriler de dopamin aktivitesine işaret etmektedir. Dopamin aktivitesi azaldıkça üremeye yönelik davranışların da azaldığı görülmüştür. Aynı zamanda dişi ve erkek kır sıçanlarıyla yapılan bir çekicilik çalışmasında nucleus –beynin ödül sistemi- alanında da %50 oranında dopamin artışı saptanmıştır(Bal ve Hacıosman, 2020). Sonuç olarak beynimiz şehvet, aşk ve bağlanma ile ilgili ilkel beyin devrelerinden oluşan farklı birleşimler meydana getirmiştir. Bu oluşumlar üreme, eşlerden en uygununu seçmek gibi farklı evrimsel amaçlara hizmet etmektedir.

KAYNAKLAR

  1. Atak, H., & Taştan, N. (2012). Romantik ilişkiler ve aşk. Psikiyatride güncel yaklaşımlar, 4(4), 520-546.
  2. Çınar, A. (2021). Aşka küfretmek mi yoksa onu yüceltmek mi?. Psi’Us Fikiryum. Sayı 7. 24-27.
  3. Güloğlu, M. O. (2020). Aşkın bilimi: Çekicilik ve İlişkilerin Gizli Kalmış Nörobiyolojik Sırları. SAGE Yayıncılık.
  4. Şenel, Z. (2015). Aşktan söz ederken. Evrensel Kültür Dergisi. Sayı 279.
  5. Fatih Bal ,Beril Zeynep Hacıosman.(2020).Romantik İlişkilerde Cinsiyet Farklılıkları.Journal Of Social, Humanities And Administrative Sciences

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir